Amasya Gümüşhacıköy Rakımı Kaç? Yüksekliğin Edebiyattaki Derinliği Edebiyat, yalnızca kelimelerle kurulmaz; mekânla, atmosferle, rakımla da şekillenir. Amasya Gümüşhacıköy’ün rakımını sorduğumuzda, aslında yalnızca bir sayıyı değil, bir anlam katmanını arıyoruz. Çünkü rakım, bir coğrafi veri olmaktan çok, insanın iç dünyasındaki yükseklikle de ilgilidir. Bir edebiyatçının gözünden bakıldığında, yaklaşık 825 metre olan bu rakım, yalnızca toprağın değil, duyguların da ölçüsüdür. Yüksekliğin Anlamı: Coğrafyadan Ruhun Derinliğine Amasya Gümüşhacıköy’ün 825 metrelik rakımı, Anadolu’nun orta yüksekliklerinde bir yer olarak görünür. Fakat bu yükseklik, bir hikâyenin başlangıç noktası gibidir. Tıpkı Orhan Pamuk’un “Kar” romanındaki Kars gibi, yükseklik burada yalnızlıkla, dinginlikle ve düşünceyle birleşir. Yükseğe çıktıkça hava…
Yorum BırakGünlük Satırlar Yazılar
Kanun Nasıl Bir Müzik Aletidir? Tellerin Kalbinde Saklı Bir Hikâye Size bir hikâye anlatmak istiyorum… Sıradan bir enstrüman hikâyesi değil bu. Telleri sadece ses değil, ruh taşıyan bir müzik aletinin —kanunun— hikâyesi. Ve bu hikâye, iki farklı bakış açısının yollarının bir sahnede kesişmesiyle başlıyor. Biri stratejik düşünen, planlı ve analitik bir adam: Cem. Diğeri empatik, duygularıyla dünyayı anlamlandıran, melodilerin insan ilişkilerini iyileştirdiğine inanan bir kadın: Elif. İkisini birleştiren şey ise yalnızca bir müzik aleti değil; insan ruhunun en derin köşelerine dokunan kanun. Bir Karşılaşmanın Hikâyesi Cem, çocukluğundan beri müziği bir matematik gibi görürdü. Nota dediğin bir sistemdi, sesler bir denklem.…
Yorum BırakKelimenin Gücü ve Gümüşün Değeri: Edebiyatla Bütünleşen Bir Sorunun Ardında Kelimenin gücü, insanlık tarihinin en eski varoluş arayışıdır. Hikayeler, şiirler, romanlar, kısacası edebiyat, hayal gücümüzü şekillendirirken dünyayı algılama biçimimizi de dönüştürür. Her kelime bir çağrışım yaratır, her cümle bir anlam arayışıdır. Tıpkı metinlerin, karakterlerin ve hikayelerin arasında bir geçiş noktası olması gibi, bazen bir soru da—örneğin, “100 gram gümüş fiyatı ne kadar?”—birçok farklı bağlamda farklı anlamlar kazanabilir. İşte bu yazıda, gümüşün fiyatı üzerinden bir edebi çözümleme yaparak, metinlerin gücüne dair bir keşfe çıkacağız. Gümüş: Paranın ve Değerin Klasik Temsili Gümüş, tarih boyunca sadece bir değerli metal değil, aynı zamanda anlam…
Yorum BırakVeren Eli Herkes Öper: Eğitimin Paylaşımcı Ruhunu Anlamak Bir eğitimci olarak sınıfa her adım attığımda şunu hissederim: öğrenmek sadece bilgi aktarmak değil, hayatlara dokunmaktır. Öğrenciye sunulan her yeni bilgi, onun dünyasında yeni bir pencere açar. Bu nedenle, toplumda sıkça kullanılan “Veren eli herkes öper” sözü, yalnızca maddi cömertliği değil; bilginin, deneyimin ve emeğin paylaşılmasını da temsil eder. Eğitim bağlamında düşündüğümüzde, bilgi veren, rehberlik eden ve yol gösteren kişiye duyulan saygıyı anlatır. Çünkü öğrenme süreci, paylaştıkça büyüyen, aktarıldıkça kalıcı hale gelen bir süreçtir. Atasözünün Pedagojik Yorumu “Veren eli herkes öper” sözünü eğitimde şöyle düşünebiliriz: Öğrencisine yol gösteren, ona merakını canlı tutacak…
Yorum BırakKamçılı Hayvan Ne Demek? Kökenlerden Geleceğe Tutkulu Bir Yolculuk Kısa cevap: “Kamçılı hayvan”, mikroskobik ölçekte kamçı (flagellum) taşıyan canlıları anlatmak için kullanılan bir ifadedir; çoğu tek hücreli ökaryot/protisttir, ayrıca hayvanların sperm hücreleri de kamçılıdır. Bir kavrama tek pencereden bakmayı hiç sevmedim. Yakınlaşıp detayları, uzaklaşıp büyük resmi görmeyi severim. “Kamçılı hayvan ne demek?” sorusu da tam böyle: Sadece bir tanım değil, kökleri dile, bilime ve kültüre uzanan bir hikâye. Gel, birlikte hem mikroskobun merceğinden hem de insanlığın hafızasından geçip bu kavramı çözümleyelim. Kelimenin İzinde: “Kamçı”dan “Kamçılı”ya Türkçedeki “kamçı”, yönlendirme ve hareket çağrışımı taşır. Biyolojideki karşılığı “flagellum”dur: Hücreye itiş gücü sağlayan, ince…
Yorum BırakSinirleri Germek: Felsefi Bir İnceleme “Sinirlerimizin gerginliği, varoluşumuzun gerilimidir.” Bu cümle, belki de sinirlerin ve psikolojik durumlarımız arasındaki derin bağları özetleyen bir felsefi bakış açısının yansımasıdır. Sinirleri germek, modern yaşamda sıkça karşılaşılan bir tabir olsa da, yalnızca fiziksel bir gerilim durumu değil, aynı zamanda varoluşsal, etik ve ontolojik bir olgu olarak da incelenebilir. Sinirleri germek, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde varoluşun sancılı bir ifadesi olabilir. Ama gerçekten sinirlerimizi geriyor muyuz, yoksa içsel dünyamızda bir şeyler bizi zorlamaya mı çalışıyor? Bu yazıda, sinirleri germek üzerine felsefi bir inceleme yaparak, bu durumu etik, epistemolojik ve ontolojik açılardan ele alacağız. Ontolojik Perspektif:…
Yorum BırakKampana Isınır mı? Geleceğin Sıcak Gerçeklerine Dair Bir Yolculuk “Kampana ısınır mı?” sorusu yalnızca bir fiziksel gözlemi değil, geleceğin enerji sistemlerine, malzeme bilimine ve sürdürülebilir tasarıma dair bir metaforu da içinde barındırıyor. Isınan kampanalar, aslında geleceğin dönüşen dünyasına ayna tutuyor. Bazı sorular ilk başta teknik görünür ama biraz derine inince geleceğe dair ipuçları verir. “Kampana ısınır mı?” sorusu da bana tam olarak bunu hissettiriyor. Metal, enerji, çevre, teknoloji… Hepsi bir şekilde bu soruda birleşiyor. Bugün sizinle birlikte, bu küçük ama merak uyandırıcı konudan yola çıkarak, geleceğin dünyasında kampanaların —ve aslında tüm sistemlerin— nasıl “ısınacağını” konuşalım. Hazırsanız, biraz düşünelim, biraz hayal…
Yorum BırakÖğrenmenin Dönüştürücü Gücü ve Kütahya Tavşanlı’da Kaplıca Gerçeği Bir eğitimci olarak her zaman inanırım ki, öğrenme yalnızca bilgiyi edinmek değil; dünyayı, çevremizi ve kendimizi yeniden anlamlandırma sürecidir. Tıpkı bir kaplıca suyunun insan bedenini arındırması gibi, öğrenme de zihnimizi ve ruhumuzu tazeler. Bugün, hem yerel bir merak konusuna hem de öğrenmenin pedagojik boyutuna birlikte bakalım: Kütahya Tavşanlı’da kaplıca var mı? Bu basit soru, aslında bilgiye ulaşma, merak etme ve anlamlandırma sürecimizin bir aynasıdır. Meraktan Öğrenmeye: Bilgiye Ulaşmanın Pedagojisi Öğrenme teorileri, bilginin sadece aktarılmadığını, bireyin aktif katılımıyla inşa edildiğini savunur. Piaget’nin bilişsel gelişim kuramında öğrenme, deneyimle oluşan bir yeniden yapılandırma sürecidir. Vygotsky…
Yorum BırakGüllük Rakım Kaç? Edebiyatın Dönüştürücü Gücüyle Bir Yükseklik Analizi Kelimelerin Gücü ve Anlatıların Dönüştürücü Etkisi Edebiyat, her zaman insanın iç dünyasını dış dünyaya yansıtma biçimi olmuştur. Kelimeler, görünmeyeni görür kılar, sessiz olanı duyar hale getirir ve görünürdeki sıradanı büyülü bir hale dönüştürür. Bir yazar, anlamın derinliklerinde kaybolurken, okuyucu da kelimelerin taşıdığı anlamlarla kendi dünyasında yeni bir yolculuğa çıkar. Tıpkı bir dağın yüksekliğinin bilinmeyen derinliklerdeki duyguları uyandırması gibi, Güllük’ün rakımı da hem fiziki hem de edebi bir anlam taşır. Güllük rakımı, bir yerin yüksekliğinden çok daha fazlasıdır; bir metafordur, bir anlatıdaki derinliğin simgesidir. Edebiyatın gücünü en iyi şekilde keşfetmek için, bir…
Yorum BırakVaroluşun Kokusunda: Gülün Anavatanı Neresi? Bir filozofun masasında bir gül durur. Ne sadece bir çiçektir o, ne de yalnızca bir estetik nesne. O, varoluşun kendisine yönelmiş bir sorudur: “Ben nereden geldim?” Gülün anavatanı sorusu, ilk bakışta botanik bir merak gibi görünür. Fakat biraz derinleşince, bu soru ontolojinin, epistemolojinin ve hatta etiğin kapısını aralar. Çünkü bir varlığın kökenini sormak, yalnızca onun geçmişini değil, bizim onunla kurduğumuz anlam ilişkisini de sorgulamaktır. Ontolojik Perspektif: Varlığın Kökü Nerede Başlar? Felsefede ontoloji, varlığın ne olduğunu, nasıl var olduğunu sorgular. Gül için bu soru, onun “gül” olmasını sağlayan özün nerede ve nasıl doğduğunu anlamak demektir. Tarihsel…
Yorum Bırak